top of page
kabak yaprak.png
Başka Türlü.png

bir yayın,
 

bir süreç, bir performans

Işıl Eğrikavuk                           Nesin İstasyon                                           2023

9.png
A94B48C1-02FE-4409-BD03-47D583B24347.JPG
IMG_2701.PNG
IMG_2700.PNG

“Deniz ve suyla nasıl işbirliği yaparız?

Soluduğumuz havayla nasıl işbirliği yaparız?

Toprak ve bitkilerle nasıl işbirliği yaparız? Hikayelerimizi kendi aramızda ve insan olmayan varlıklarla nasıl paylaşırız?”

-Işıl Eğrikavuk

Başka Türlü.png

 

Işıl Eğrikavuk, Başka Türlü,

Performans, 2023.

Hilal Toker, Öykü Naz Mustafaoğlu,

İrem Kıymık, Metehan Başlı,

Tuncay Korkmaz ve

Nesin İstasyon ile işbirliği içinde.

‘Başka Türlü’
bir performans:

Bostan, Mutfak, Sofra

Nesin Sanat Köyü’ne ilk defa 2015 yılında performans sanatı atölyesi vermek için geldim. Sonra 2016’da tekrar aynı atölyeyi vermek için iki hafta köyde kaldım. Yedi yıl aradan sonra, bu kez 2023 yazında Nesin İstasyon’un ilk defa düzenlediği konuk sanatçı programına davet edildim. Bu kez hem köy farklıydı, hem de ben.. Ben, 2017 yılında Almanya’ya taşınmış, Berlin Sanat Üniversitesi (UdK) da öğretim görevlisi olarak çalışmaya başlamış, öğrencilerimle üniversitede bir bahçe kurmuş, ve ötekilik/kapsayıcılık/ekoloji alanlarında araştırma yapmaya başlamıştım. Köy, gözlemlediğim kadarıyla, çok büyümüş, yeni taş evler, derslikler, ortak alanlar edinmiş, hem öğrencisi, hem gönüllüsü, hem de çalışan sayısı artmıştı. Kediler ve köpekler de cabası... Üstelik yedi yıl sonra döndüğüm köyün bu kez bir bostanı vardı.

 

Diyalog temelli sanat çalışmaları ve birlikte çalışmaya odaklandığımdan dolayı, Nesin İstasyon ve benim yapmak istediğimiz şeyler ortaktı. Yakın şehirlerdeki diğer sanat/ekoloji oluşumlarıyla ve sanatçı kolektifleriyle diyalog kurmak, birlikte yeni üretimlere, tanışıklıklara, iş birliklerine yol verecek bir iş ortaya çıkarmak ve bunu sadece insanlarla değil, köyün biyoçeşitliliği içinde yer alan tüm canlılarla yapmaya çalışmaktı. Bunun için iki hafta köyde kalacak, orda çalışacak ve bu sürenin sonunda yeni bir iş ortaya çıkaracaktım.

 

Performans yaptığım ve öykülerle çalıştığım için, en baştan beri tüm seyircileri de katılımcı olarak içine alan, ve birkaç saatlik bir süre içinde birlikte ortaya çıkaracağımız bir oyun/öykü yaratmak istiyordum. Üstelik bunu tek bir mekanda değil, gelenlerle hep birlikte bostanda ve köyün çeşitli yerlerinde deneyimlemek-deneyimletmek istiyordum. Dolayısıyla köye geldikten kısa süre sonra kafamda şöyle bir harita oluştu.

3 istasyonlu bir performans

bostan (toprak)

teras (mutfak)

sofra (yemek)

Peki bu istasyonlarda neler olacaktı?

‘Başka Türlü’ bir performans: Bostan, Mutfak, Sofra | Işıl Eğrikavuk

DSC04152_edited.jpg

Bostan (Toprak)

Köyün aslında işleyen bir çok bostanı var, ve öğrendiğime göre Nesin İstasyon ekibi 2023 Mayıs ayında İyiEkim ekibi, davetli ve açık çağrıyla gelen bazı katılımcılarla birlikte yeni bir bostan ekimi yapmıştı. Burası köyün hemen girişinde solda kalan ufak, yamaç bir araziydi. Ben köye vardığımda Eylül ayıydı, ve kurak geçen yaz sonrası bostan ürün vermişti vermesine ama ürünler beklenenden azdı. Domates, biber ve salatalık, ufak birkaç karpuz vardı mesela...Ben yine de toprağı ve bostanı, ve onun tüm öğelerini kapsayan bir örgü yaratmak istiyordum.

‘Burayı gördüğümden beri teras alanını hep birlikte bir şeyler pişireceğimiz bir mutfak olarak düşünüyordum.
Peki bu mutfakta ne pişirebilirdik?
Tüm katılımcıların birlikte yapacağı yemek nasıl olurdu? Bu yemek ne olurdu? Malzemesi ne olabilirdi?

Bu iki haftalık süreçte bana yardım etmek amaçlı köye gelen, fakat giderek performansa ortak olan Öykü ve Hilal ile birlikte sabahları bostana gidip mektuplar yazmaya başladık. Her birimiz bostandan bir ‘kişi’yi seçti, kimi zaman domatese, kabak çiçeğine, toprağa ya da bir sabah sürpriziyle uyandığımız, bostanı talan eden domuza mektuplar yazdık. Bazen de bir gölge bulup sadece sessizce bostanda oturduk. Bu deneyimi de gelenlere yaşatma isteğimiz giderek belirginleşti. Bir de köyde kaldığım süreçte okuduğum Robin Wall Kimmerer’in “Braiding Sweetgrass” kitabını da anmadan geçemeyeceğim. Doğayla ilişkimizi yeniden düşünmemde ve bu performansı örme fikirlerimde çok yardımcı oldu.

Performansın bostanda, yazdığımız mektuplarla başlamasına karar verdik. İlk bölümde gelen katılımcılarla birlikte sessizce bostana yürüyüp, toğrağa oturduk ve onları yazdığımız mektupları okuduk. Performansa son anda dahil olan Mete ve İrem, ayrıca ben ve Hilal ilk bölümün mektup okuyucuları olduk. Performans başlamadan tam bir saat önce köye varıp tüm gönül açıklığıyla sürece eklenen Tuncay Korkmaz da müziğiyle ve şarkılarıyla istasyonlar arası geçişimize eşlik etti. Mektupları dinledikten sonra, gelenlerle birlikte bostanın hasadını yaptık. Domatesi, biberi, patlıcanı ve karpuzu hep birlikte topladık... Sonra hep birlikte ikinci istasyon olan terasa geçtik.
 

Teras (Mutfak)

​Köyün görece daha yeni olan teras kısmı açıkhavada, içinde kocaman yekpare ahşap bir masanın olduğu, yemyeşil ağaçlarla kaplı dağlara baktığımız muhteşem bir alan. Burayı gördüğümden beri teras alanını hep birlikte bir şeyler pişireceğimiz bir mutfak olarak düşünüyordum. Peki bu mutfakta ne pişirebilirdik?

F07C479B-357B-4D9B-87FA-BC8B70BC173B_edi

Tüm katılımcıların birlikte yapacağı yemek nasıl olurdu? Bu yemek ne olurdu? Malzemesi ne olabilirdi? Günlerce yemek tarifleri üzerine düşündüm. Fakat aklıma ne gelse, bir türlü içime sinmiyordu. Sonra farkettim ki aslında yapacağımız yemeğin malzemesi bizdik. Biz olmalıydık. Ve böylelikle her gelenin kendi hikayesini bir malzeme olarak kullanma fikri aklıma geldi. Katılımcıların gruplar halinde kendi hikayelerini paylaşacağı bir oyun tasarladım. Bu oyunun tek bir sorusu vardı.

 

“Kimden geliyorsun?”

“Kimden geliyorsun” sorusunu ilk kez katıldığım derin dinleme seminerlerinde duymuştum. Genelde birbirimize “nerden geliyorsun” diye sormaya alışkın olduğumuzdan bu soru oldukça değişik bir düşünme alanı açıyordu. Gerçekten ben kimden geliyordum? “Kim” olarak tanımladığımız varlıklar mutlaka insan olmak zorunda değilse, beni ben yapan öğeler nelerdi?

68A956D4-CD15-4C97-BD8F-E1A583C98C24.JPG

Performansın ikinci bölümünde Hilal ve benim kolaylastırıcılıgımızda gelenleri 4 ve 5’er kisilik gruplara
ayırdık. Her gruba kendi içinde anlatacagı ve paylasacagı bir süre verip, onlardan “kimden geliyorsun” sorusunun  cevabı olan kendi hikayelerini birbirleriyle paylasmalarını istedik. Bu paylasımın sonunda her grup anlattıklarından seçtigi anahtar kelimeleri kagıtlara yazdı. Sonra onlardan bu anahtar kelimeleri bir malzeme gibi düsünüp bu kelimelerle bir yemek tarifi yaratmalarını istedik. Iste bu kısım gerçekten de performans için sihirli bir an oldu. Ortaya çıkan tariflerden bazılarının adları: Yıldız Zerresi Çorba, Benli Beden Mezesi, 1993 Türkiyesi Ara Sıcagı, Geldim Gidiyorum Salatası, Alın Terli Mücadele Tatlısı… Herkesin kendinden ortaya çıkan ama hayal gücüyle büyüttügümüz bir menü ortaya çıkardık. Ve sonradan
katılanların bana anlattıgı üzere, birbirimizi dinlemenin yarattıgı bir yakınlık ve paylasma hissi ortaya çıktı.

Sofra (Yemek)

Gelelim performansın son kısmı olan yemek bölümüne...Sofra kısmı baştan beri zihnimi çok meşgul ediyordu. Belki de en zorlandığım kısım bu oldu. Birlikte ne yiyecektik? Günlerce yemek tarifleri düşündüm, araştırdım, Hilal ve Öykü ile birlikte youtube videoları bulduk, izledik. Ama hiçbir şey tam içime sinmiyordu. Bu sırada farkettim ki, her öğlen ve akşam köyün günlük menüsünde bir şekil türlü yiyoruz. Köyün kendi döngüsünden çok uzak bir şey yapmak istemedim, doğal gelmedi. Ve böylece performansın adının “başka türlü” olması fikri aklıma geldi. “Türlü” kelimesi hem birçok çeşit sebzeden yapılan bir güveç hem de çeşit çeşit anlamına geldiği için, bu başlığın, hem performansın kolektif yönüne gönderme yaptığını, hem türler arası bir diyaloğa işaret ettiğini ve hem de köyde neredeyse her gün yediğimiz türlüden çok farklı olmadığını ve tam da bu yüzden türlü yememizin bu performansa en uygun yemek olacağını düşündüm.

Son olarak, haikular üzerine birkaç cümle edeceğim. Bu iki hafta boyunca Öykü ve Hilal ile birlikte sanat atölyesinde her gün bir araya gelip haikular yazdık. Bilmeyenler için kısa bir not: haiku bir Japon şiir formu, 5-7-5 heceden oluşan üç mısradan oluşuyor, ve genellikle doğanın döngüsü, mevsim geçişleri ve doğa olaylarını konu alıyor. Birlikte haiku yazmak bizim için başta yaratıcı bir egzersizdi, ama sonra yazdıklarımızı da sofraya eklemek istedik ve her bir tabağın üzerine bir haiku yerleştirdik. Sofraya gelenlerden de oturmadan önce haikuları okumaları ve onları en çok çeken haikuyu seçip oraya oturmalarını istedik. Giderken haikusunu da yanında götürenler oldu.

Gecenin devamı güveçlerde pişen türlü, köyde yapılan ekmek, mezeler ve sohbet muhabbetti. Performans burda bitti mi emin değilim, çünkü o sofrada kurulan ilişkiler ve diyaloglar hala sürüyor. Benim istediğim tam da bu.

DSC08756.jpeg

Başka türlünün içinde çok katkı malzemesi var. Elbette performansa gelen herkes, ama onun ötesinde başta Öykü, Hilal ve Aycan olmak üzere tüm İstasyon ekibinin eli var bu yemekte. Sonra

Nesin Köyü’nde çalışan herkes, özellikle yemeğimizi pişiren şef Kadir Usta, Rıdvan ve Tuğçe, Sercan, Ceren, Eser, Welat ve adını unuttuğum herkese teşekkür ediyorum. Onlar olmadan bu türlü pişemezdi. Herkesin eline sağlık! Dahası nice birlikte kurulan sofralara ve işlere...

Işıl Eğrikavuk, Kasım 2023, Berlin

BECCD827-66EA-4AF3-9D92-A2619B827AF8.JPG

“Her teli
incecik
parçalara
ayırıp—

1.Bostan (Toprak)

—ellerimle
koparıyorum.
Patlıcan benim
şimdi.”

3.png

Bostana Mektup

Merhaba Bostan. Sana merhaba demeye çalışıyorum kendimce. Ellerimi toprağına koyuyorum, sonra da başımı. Uzanıyorum. Biraz yavaşlamaya çalışıyorum. Zorluyorum da biraz kendimi. Sonra kalkıp üstünde yumuşak adımlarla yürüyorum.

Bostana “seninle nasıl iletişime geçerim” diye soruyorum. Uzun uzun inceliyorum üzerinde büyüyenleri. Sonra karıncaya, eşek otuna, kadife çiçeğine dikiyorum gözlerimi. Kabakların kocaman yapraklarına, salatalığa yerleşmiş bitlere bakıyorum. Üflüyorum gitmiyorlar. Tamam onlar da kalsın. Sonra toplayıcı tarafım harekete geçiyor ve bir patlıcanı çekip koparmaya yelteniyorum. Ama dal patlıcana öyle sımsıkı bağlı ki, çekemiyorum. Büküyorum. Bu sefer de dal tel tel kurumuş, kuruduğu yerde paslanmış bir kablo gibi daha da gerilip sertleşiyor. İş inada biniyor. Dal inatlaştıkça ben de inatlaşıyorum. Her teli incecik parçalara ayırıp ellerimle koparıyorum. Patlıcan benim şimdi. Kazanılmış bir zafer hissi.

 

Bostanı seviyorum. Peki bostan beni seviyor mu? “Toprağın da seni sevdiğini bilsen ne değişirdi senin için?” diye soruyor Robin Wall Kimmerer kitabında. Bunu derste öğrencilerine de sormuş ve bir öğrencisi şöyle demiş. “Beni sevene zarar vermezdim.”

Bostan da beni seviyor mu? Verdiği patlıcanlar, domates ve biberler benim sevgime bir karşılıksa eğer, bu bizim sevgi ilişkimiz mi? Öyleyse eğer sevdiğimin hediyelerini topluyorum.

2.png

“Azmin, direncin, hayat sevincin ve mis kokun mest ediyor beni.”

Canım domates,

Burnum akıyor, gözümden de yaş. Bu sabah alerjik bir durum söz konusu. Ama ilginç bir şekilde sadece tek gözüm ve tek burun deliğim akıyor. Elimle temizlesem mi? Kalemi hiç bırakmayacak mıydık? Sol elimle temizlesem? Of neyse.

Her iki elimle domates fidelerine dokunuyorum. Köklerinden en uca ellerimi daldırıyorum dallarında, domates dallarının da tüyü var. Benim kollarım gibi.

Artık çok geç kalınmış olsa da “koltuk alma” işine girişiyorum. Domatesin gövdesi ile sağlı sollu uzayan dalları arasında kesişen bölgede minik filizler çıkıyor; bunları koparma işlemi koltuk alma. Domatesin koltuk altında çıkan istenmeyen filizleri alıyorum. Ve bir yandan da kurumuş dallarını, yapraklarını temizliyorum. Bir dal var ki kökten itibaren kurumuş, onu kökten koparmayı düşünürken... ucuna doğru yeşillenen filizlerini farkediyorum. Bunun mümkünatına şaşırıyorum. Kurumuş, sararmış dalların en sonunda hayat bulmuş, yeşermiş filizler... Sabırsızca davranıp kesip attığım dallarımı düşünüyorum... Kurumuş yerlerimden yeşil filizler çıkma ihtimali umut oluyor. O esnada gözümden akan yaş şiddetini artırıyor, sanırım artık alerjik bir akıntı değil, duygusal bir sızıntıya dönüşüyor...

 

Sonra damlama su borularının çıkardığı komik sese takılıyor kulağım. Borulardaki ikili deliklerin biri tıkanmış, biri akıyor. Benim burnum gibi.

 

Kurumuş köklerinden dallarının sonuna doğru yeşil taze filizler çıkaran canım domates... Azmin, direncin, hayat sevincin ve mis kokun mest ediyor beni. Gözümden akan yaşları köklerine hediye ediyorum.

“Domuz
gelme yaa.
Bazen, yok bazen değil, hemen hemen her gün bana da
bir uğruyorsun.”

E5CF9F42-EA5A-4CF6-BFA2-915AD40CD771.JPG

“kabak
çiçeği
olsam—

— dalıma
güvenir
miydim?

Merhaba Kabak Kişisi,

Bir süre önünde durdum. Sonra yanında ve toprağının dibinde. Senle aramdaki
ilişkiyi aradım. Benim dağınık günlerim ve senin sukunetin arasında çemberler çizdi zihnim. Aramızda bir çember hayal ettim. Benden sana, senden bana akan giden şeyler... Birlikte bir çemberiz şimdi. Birbirine dolanık ve yemyeşil! Pigmenti aşırı kaliteli. Hele o turuncu çiçeği!

Sahi nereden gelmiştik biz? Senin turuncu çiçeğinle benim gözlerim neden bu kadar geç buluşmuştu? Peki ya o kıvarak ve etli gövdene ne demeliydi. Yarı saydam gibi güneşi içine çeken... Ben bazı şeyleri bırakmayı düşündüm sana bakarken. Daha uzun sessizliklerde toprağını paylaşmayı istedim. Üstünde gezinen karıncaları izledim

sonra. Devasa yapraklarını gölgemle okşadım. Bana ayrılan vaktin sonuna doğru yaklaştık. Bir kabak çiçeği olsam, elimi kaldırmadan yazmaya devam etsem.

Kabak çiçeği olsam dalıma güvenir miydim?

photo1699555504 (8).jpeg

GÜNÜN MENÜSÜ
~
Domatesli anksiyete çorbası

Sebzeli fikirler türlüsü

Değişken pilav, bir olmuş bir olmamış

 

Duygular tatlısı, içinde günün duygusu var

 

Uyku dokunuşlu kahve

“DOĞADA DÜĞÜMLENMEYE MEYLEDEN ŞEYLER VARMIŞ.VE—

Sarı güzel bir çiçek deyince ne geliyor aklınıza? Benim karahindiba. Neden bunun adı karahindiba? Tamamen sarı bir çiçek olmasına rağmen adındaki kara da ne? Hiç akıl ermiyor bu işlere. Bu sarı çiçeklerin adlarıyla niye oynuyorsunuz? Kim sun-flower’ı ayçiçeği yapmış? Allahaşkınıza bir deyin bana. Günebakan, güneaçan. Adında gün var ya. Gün, güneş. Gün gibi ortada. Ay yapmak nereden çıktı güneşi? Zaten oralarda bir karmaşa var. Mesela ay mı akıl güneş mi? Güneş akıl, ay duygular derler; hani güneş burcu, ay burcu falan... Peki ay mı dişil güneş mi? Hani ay anne, güneş baba... e bir yandan ay dede! Kafalar epey karışmış. E linguistik olarak da ay eril, güneş dişil pek çok dilde. Orası da apayrı. İşte böyle şeyler saçmalık! Bunu bir çözün dimi? Düğüm düğüm buralar!

-Düğüm Teorisi- Dün düğüm teorisi diye bir şey öğrendik. Yemek yerken matematikçi bir kızla tanıştık. Topoğrafya çalışıyormuş. O ne demekse hiç anlamadım. Şey mi şu coğrafyadaki topoğrafyalar mı? Orada da öyle bir şey var mıydı hiç emin değilim. Neyse. Düğüm teorisi diyordum. Bayağı ilginç bir şey. Doğada düğümlenmeye meyleden şeyler varmış. Ve bırakınız onlar da düğümlü kalsın diyebilmiş matematikçiler. Nasıl oldu böyle bir şey? Anlamakta, çözmekte, rasyonalize etmekte ne has ısrar etmediniz? Şaştım vallahi.

Bazı şeyler de düğümlü kalsın... Sarı çiçeğe kara deniyorsa, güneşe bakan çiçek ayçiçeği oluyorsa, ay-güneş, eril-dişil birbirine karışıyorsa... bırakınız bazı şeyler de düğümlü kalsın!

—BIRAKINIZ ONLAR DA DÜĞÜMLÜ KALSIN DİYEBİLMİŞ MATEMATİKÇİLER.”

assetss-29.png

İş birlikçilere mektup

Bu sabahki meditasyon yürüyüşümüzde köpekler de var. Önce bir, sonra iki ve üç oluyorlar. Bi tanesi kocaman ve soluyarak koşup yanımıza geldiğinde irkiliyorum. Sonra bizi kollayarak yanımızda yürümeye başlıyorlar, rahatlıyorum. Yolda gördüğümüz diğer bağlı köpekler bizim sürüyü görür görmez havlamaya başlıyorlar. İş birlikçimiz değiller, onların bölgesi belli, kendi alanları var, onu koruyorlar.

Gene aynı kitaptan bir bilgi, Amerika’daki yerli dillerden birinde insan olmayan varlıklara da “...kişi” olarak hitap ediliyormuş. Köpek kişi, kurbağa kişi, domates kişi, elma kişi misal. Şimdi biz kaç kişiyiz? Sayılabilir mi? Burda kaç ağaç kişi, böcek kişi, mikroorganizma kişi varlığını sürdürüyor?

İş birliği kelimesi çok çekici ama kişiler çoğaldıkça, korunan alanlar da belirgin oluyor. Her zaman köpek kişileri gibi korumuyoruz alanlarımızı, bazen içten içe koruyoruz. Bazen korumayı kaldırıyoruz, şartlarla ya da şartsız. Bazen de korkup havlıyoruz. Sonra da havlayarak birlikte bir koro oluşturuyoruz. Kakafoni.

Şimdi tüm insan kişiler bir dakikalığına gözümüzü kapatıp sadece nefes alıp verelim mi?

68A956D4-CD15-4C97-BD8F-E1A583C98C24.JPG

2.Teras(Mutfak)

—kimden geliyorsun?

“ ‘Kimden geliyorsun’ sorusunu ilk kez katıldığım derin dinleme seminerlerinde duymuştum. Genelde birbirimize “nerden geliyorsun” diye sormaya alışkın olduğumuzdan bu soru oldukça değişik bir düşünme alanı açıyordu. Gerçekten ben kimden geliyordum? “Kim” olarak tanımladığımız varlıklar mutlaka insan olmak zorunda değilse, beni ben yapan öğeler nelerdi?”

Işıl Eğrikavuk

Oyun: Kolektif Yemek Tarifi

Nasıl Oynanır?

-Katılımcıları rastgele 4 veya 5 kişilik gruplara ayırın.
-Her gruba, kendileri içinde anlatacakları ve paylaşacakları bir süre tanıyın.
-Gruplara "Kimden geliyorsun?" sorusunu sorun ve kendi hikayelerini birbirleriyle paylaşmalarını isteyin.
-Her grup, paylaştıkları hikayelerden çıkardıkları anahtar kelimeleri belirlesin.
-Katılımcılara, belirledikleri anahtar kelimeleri bir mutfak malzemesi gibi düşünmelerini söyleyin.
-Bu kelimeleri kullanarak, gruplardan ortak bir yemek tarifi oluşturmalarını isteyin.

A94B48C1-02FE-4409-BD03-47D583B24347.JPG
2_1.png
5.png
FDD7D2D9-87F3-4923-B66B-5918E4BEE03F.JPG
8E73F2BB-8CF2-4785-8906-31E47FB88580.JPG
7.png
32CC6314-5067-4B79-AE65-ADA09DC15F99.JPG
D1EB4E24-9F95-4AFB-97E8-9172D2B84A52.JPG
1.png
8.png
84AA7E7F-EDF6-4C47-9A23-ACF822A8869D.JPG
photo1699555504 (5).jpeg
4.png
9_1.png
439A920E-7294-4032-8D18-2289F6E37EE9.JPG

3.Sofra(yemek)

“Bilmeyenler için kısa bir not:

haiku bir Japon şiir formu, 5-7-5 heceden oluşan üç mısradan oluşuyor, ve genellikle doğanın döngüsü, mevsim geçişleri ve doğa olaylarını konu alıyor.”*

*Işıl Eğrikavuk

DSC08756.jpeg
Screenshot 2023-12-29 at 11.12.03.png
photo1700042697 (7).jpeg
photo1700042697 (3).jpeg
71E59FBE-72D8-409E-A223-8EE857F29912.JPG

Teşekkürler:

Ali Nesin, Aycan Şahin, Begüm Şahin, Bilgesu Gündeş, Burak Podak, Ceren Aydın, Deniz Benzetsel, Dilara Savut, Ekim Benzetsel, Emrah Bakırcıoğlu, Eser Öykü Dede, Hilal Toker, İrem Kıymık, Kadir Açıkgöz, Mehmet Nihat Şan, Metehan Başlı, Ozan Cem Yılmaztürk, Rıdvan Oral, Sercan Göktaş, Tuğçe Yakar, Tuncay Korkmaz, Welat Bakırcıoğlu, Wouter Massink, Yasemen Cemre Gürbüz

Bu yayın Işıl Eğrikavuk & Nesin İstasyon ortak üretimidir. Allianz Foundation Climate Cultures Call kapsamında desteklenen Ekolojik Onarımda Sanatsal Yaklaşımlar projesinin bir parçasıdır.
 

İzmir, İstanbul, Berlin, 2023

Yazılar: Işıl Eğrikavuk

Fotoğraflar: Dilara Savut, Işıl Eğrikavuk, Mehmet Nihat Şan, Öykü Naz Mustafaoğlu
Tasarım: Öykü Naz Mustafaoğlu

bottom of page